İngiltere ve AB, Türkiye’deki seçimlere nasıl bakıyor?
14 Mayıs’ta yapılacak seçimler Türk dış politikası açısından hayati önem taşıyor. Büyük Britanya ve Avrupa Birliği (AB); Türkiye’nin demokrasi, AB üyeliği, Suriyeli mülteciler ve NATO’nun genişlemesi konularındaki tutumunu yakından takip etmektedir.
İngiltere’de 13 yıldır iktidarda olan Muhafazakar Parti hükümeti açısından Türkiye ile ilişkilerde ana gündem maddelerinden biri göç oldu.
İngiltere hükümeti, İngiliz Kanalı’nı geçmeye çalışan rekor sayıda göçmenin girişini engelleme konusunda daha sert bir tavır alıyor.
Geçen yıl eski İngiltere Başbakanı Liz Truss dışişleri bakanıyken, Türkiye’nin iktidara gelmesi halinde sığınmacıları göndermek istediği ülkeler arasında yer aldığı bildirilmişti.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, tartışmalı planla ilgili olarak, “Truss hakkında basında yer alan bu iddiaların asılsız olmasını temenni ediyoruz.”
Bilgiç, Türkiye’nin bu fikre karşı olduğunu belirterek, “Son 8 yıldır dünyanın en fazla mülteciye ev sahipliği yapan milletimizin, bir başkasının talebi üzerine daha büyük bir yükü üstlenmesi söz konusu olamaz. üçüncü ülke ve uluslararası hukukla bağdaşmayan bir yaklaşıma katkıda bulunmaktır.”
İngiltere’nin sığınmacıları Ruanda’ya gönderme planı geçen yıl Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin müdahalesiyle bozuldu.
BBC TürkçeNottingham Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Türk dış politikası uzmanı Dr. Natalie Martin’e konuşan Dr. Natalie Martin, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik tutumunun sadece AB’yi değil İngiltere’yi de ilgilendirdiğini söylüyor.
Martin, Brexit ile bu durumun değişmediğini, sadece daha “karmaşık ve belirsiz” hale geldiğini belirtiyor.
‘Kılıçdaroğlu’nun anlaşmasının çok daha kolay bir başkan olması bekleniyor’
Türkiye’de seçmenlerin ortasında sığınmacılara karşı yükselen bir muhalefet var.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Millet İttifakı Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, farklı koşullarda Suriyeli mültecileri geri gönderme sözü verdiler.
Martin, “CHP’nin bazen milliyetçi duruşu ve Kemalist geçmişi, onun her zaman tam ilerici olmadığı anlamına geliyor. Ancak partinin genel lideri Kılıçdaroğlu, ister istemez Erdoğan’dan çok daha az kibirli. Bu nedenle hem AB hem de Birleşik Krallık için daha öngörülebilir bir lider olarak görülüyor.”
“AB ilişkileri, Suriye politikası ve NATO açısından onunla uzlaşmak çok daha kolay olacak. Çünkü Brüksel ve Londra’daki politikacıların (politikacının cevaplarını) tahmin edememesi ve onları rasyonelleştirmemesi zor.
“Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a hiç benzememesi ve (bir liderle) çok daha kolay başa çıkılmasının beklendiğini düşünüyorum. Gerçekte tam olarak böyle olmayabilir ama Erdoğan’a kıyasla kesinlikle öyle olacak.”
BBC Türkçe’Londra Üniversitesi’ne konuşan Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda (SOAS) Türkiye uzmanı olan Profesör William Hale, daha temkinli bir dil kullanıyor.
prof. Hale, İngiltere’deki insanların en azından bunun çok yakın bir yarış olacağını bildiklerini ve Erdoğan’ın ilk kez kıyasıya bir rekabetle karşılaşacağını söylüyor.
“Ama bu ülkedeki insanların şimdilik bundan fazlasını söyleyeceğini sanmıyorum” diyor.
prof. Hale, Batı’nın söylemlerinde çok dikkatli olduğunu çünkü Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklayan herkesin Erdoğan’ın seçimi kazanması durumunda zor durumda kalacağını belirtiyor.
“Türkiye’nin AB ile ilişkilerini tam üyelik noktasına kadar geliştireceğini düşünüyorum”
Seçimler sonrası Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki durgunluk sürecinin nasıl ele alınacağı ise Batılı müttefiklerinin yakından takip ettiği bir başka konu.
AB’nin Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye için hazırladığı 2022 Genişleme Raporu’nda Türkiye’de demokratik kurumların işlevlerinde önemli eksiklikler olduğu belirtildi.
Rapor, ilerleme kaydedilen birkaç alandan biri olarak göç ve iltica politikasına işaret etti.
Martin, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin en az 15 yıldır ilerlemediğini ve şimdikinden daha fazla ilerlemek için liberal demokratik reformların hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyerek Kılıçdaroğlu’nun sözünü verdi:
“Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçilirse, parlamenter sistemi geri getirebilir ve Kopenhag Kriterlerini karşılayan diğer reformları hayata geçirebilirse, o zaman AB’nin katılım sürecinde ilerlemeye istekli olmasını bekliyorum.”
BBC Türkçe’Profesör William Hale, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin seçimlerden sonraki “en önemli konu” olacağını belirtiyor.
Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Metni ile Türkiye’de insan hakları konusunda ilerleme sözü verdiğini belirten Prof. Hale, “Bunu başarabilirlerse AB ile ilişkilerindeki değerli bir pürüzü ortadan kaldırmış olacaklar” diyor.
“Türkiye’deki insan hakları uygulamalarında reform yapmayı ve aynı zamanda ekonomiyi istikrara kavuşturmayı başarırsa, o zaman Türkiye’nin AB ile ilişkilerini tam üyelik noktasına taşıyacağını düşünüyorum.”
prof. Hale, ilişkilerin ilerlemesi konusunda AB’den beklentilerini şöyle anlatıyor:
Ancak bu da değerli, AB’nin de bu konuda üzerine düşeni yapması ve Yunanistan ile Türkiye ve Türkiye ile Kıbrıs arasındaki en önemli ihtilafları ‘tarafsız, gerçekçi bir bakış açısıyla’ ele alması gerektiğini düşünüyorum.”
“Zorluk şu ki, Avrupa Birliği’nin bunu yapmaya hazır olup olmayacağını bilmiyorum, Yunanistan ve Kıbrıs’ın AB üyesi olduğu göz önüne alındığında, onlar için yapılacak en kolay şey ‘bizi ilgilendirmez’ demek olacaktır. Bence bu yanlış ama ne yazık ki alabilecekleri pozisyon bu.”
‘Erdoğan, NATO’ya sert muhalefetiyle artı puan aldı’
24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlayan savaş, NATO’nun genişlemesini hızlandırdı. Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurusunda kilit ülkelerden biri olarak konumlanmıştır.
Mayıs 2022’de NATO’ya katılmak için başvuran İsveç ve Finlandiya, süreci başlatmak için Türkiye’nin terörle mücadele taleplerini içeren üçlü anlaşmayı 28 Haziran’da imzalamak zorunda kaldı.
Türkiye Mart ayında Finlandiya’nın NATO üyeliğinin Parlamento’da onay sürecini başlatma kararı aldığını açıklamış, ancak İsveç’i uyarmıştı.
Erdoğan, Finlandiya ile birlikte NATO üyeliği için başvuran İsveç’i “teröristlere kucak açmakla” suçladı.
İsveç’in NATO üyelik başvurusuna ilişkin genel görüşün “seçim sonrasına kadar ilerleme sağlanmayacağı” yönünde olduğunu belirten Dr. Martin, Erdoğan’ın kendisini “NATO ve Batı’ya karşı sert bir tavır sergiliyor” şeklinde sunarak artı puan aldığına dikkat çekiyor. .
Ancak Erdoğan seçilse bile, büyük bir farkla kazanması pek olası görünmediğinden, hükümetin İsveç’in üyeliğini kabul etmeye daha yatkın olacağını tahmin ediyor:
Ancak bu seçimlerden önce olmayacak. Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırsa İsveç’in başvurusu konusunda çok daha uzlaşmacı olmasını bekliyorum çünkü Türkiye’nin temelde NATO’ya ihtiyacı var ve İsveç’in katılım yolu ancak 14 Mayıs’tan sonra açılacak”.
‘Genel olarak istenen istikrar ve güvenlik’
Türk dış politika uzmanı Dr. Martin, Türkiye’nin 2007’den itibaren “otoriter” hale geldiğini söylüyor ve 14 Mayıs seçimlerindeki “istikrar ve güvenlik” beklentisinin Kılıçdaroğlu’nu bir adım öne taşıdığını belirtiyor:
“Genel olarak istenen şey istikrar ve güvenlik. Yani örneğin seçim sonuçları net değilse hızlı bir kaos tehlikesi var.”
Kılıçdaroğlu’nun İngiltere’de haber gündeminin ilk sıralarında yer almadığını ifade eden Martin, “Türk veya Kürt değilseniz, olayları yakından takip etmiyorsanız kim olduğunun bilindiğinden şüpheliyim” diyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun İngiltere ve AB için daha iyi bir müttefik olarak düşünüldüğünü de ekliyor:
“Genelde Kılıçdaroğlu’nun salt çoğunlukla, adil oy sayımıyla kazanması ve otoriter bir yola girmeden Türkiye’yi 15 yıl önceki haline getirmesi arzu ediliyor.
“Elbette Erdoğan basını ve hukuku kontrol ediyor. Savaşmadan gideceğini sanmıyorum, kabul et (yenilgi)”.